SÜLEYMANİYE

Süleymaniye, İstanbul'un üçüncü tepesinde, bu tepenin Haliç'e bakan yamacında kuruludur. Böylece şehrin her yerinden, özellikle Topkapı Sarayı’ndan göründüğü gibi, Süleymaniye’nin oldukça güzel ve geniş manzarası vardır. Eminönü İlçesi’nin bir mahallesi olup, kuzeyde Demirtaş Mahallesi, kuzeybatıda Hoca Gıyaseddin, batıda Molla Hüsrev, güneyde Beyazıt, doğuda Mercan Mahalleleri’yle çevrelenmiştir.


*Süleymaniye İsmi

Süleymaniye’nin semt olarak meydana çıkması, 16. yüzyılda burada kurulan Süleymaniye Camii ve Külliyesi’nden sonra gerçekleşmiştir. İsmini almış olduğu külliyenin çevresinde gelişen semt bu dönemden sonra İstanbul’un önemli bir yerleşimi olarak tarihte yerini alacaktır.*



Süleymaniye Tarihi

Süleymaniye semt tarihi Osmanlı'dan itibaren başlamaktadır. Özellikle 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman'ın, semte adını ve özelliğini kazandıran yapılar kompleksi olan cami ve külliyesiyle birlikte İstanbul'un en önemli semtlerinden biri olup ulemanın rağbet ettiği semtlerin başında gelmektedir.
Süleymaniye, 17. yüzyılın ilk çeyreğine kadar ulemanın saygınlığına bağlı olarak İstanbul'un en seçkin ve önemli semti oldu. Bu dönemden itibaren ulemanın gücünde bir azalma görülse de Süleymaniye güzelliğini ve önemini kaybetmedi. Süleymaniye Medresesi, İstanbul'un en yüksek derecede ve seçkin eğitim veren kurumuydu. Haliç'e doğru inerken kurulan dükkanlar, ticarethaneler ticari işlevlerini o dönemde olduğu gibi günümüzde de korumaya devam etmiştir.
Semt, 18. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin karışık, zorlu ve bir o kadar entrikalar dönemine, medresenin varlığı ve saray ulemasının oturduğu semt olması sebebiyle en canlı şekilde tanıklık etmiştir.
19. yüzyılda Süleymaniye’de, Osmanlı’nın ve dönemin yansımaları görülmeye başladı. Özellikle semtin dini simgesinin yanında Daire-i Umur-ı Askeriye, Kışla-ı Hümayun, Cephane, Süleymaniye Kışlası olmak üzere eklenen askeri binalarıyla semtin askeri-yönetimsel işlevi ön plana çıkmaktadır.
20. yüzyılda Süleymaniye eski önemini yitirmiştir. Etrafında yoksul yerleşimlerin oluşmasıyla seçkin zümrenin tercih ettiği bir semt olmaktan çıkmış, İstanbul'a çeşitli şehirlerden ya da ülkelerden gelen, ekonomik durumları yeterli olmayan insanların yerleştiği bir semt durumuna düşmüştür. 1950'lere kadar geleneksel bina yapısını koruyabilmiştir. Zamanla oluşan tahribat ve yangınlar sonucu büyük kısmı yok olmuşsa da hâlâ özelliklerini koruyan sokaklar ve evler bulunmaktadır.
Bugün Süleymaniye semti, cami ve çevresinde bulunan külliyenin bazı yapılarıyla birlikte turizmin öncelik kazandığı tarihi bir semttir. Külliyenin geleneksel özelliği olan medrese eğitimi bugün İstanbul Üniversitesi tarafından yürütülmekte, Darüşşifası bugün Süleymaniye Doğumevi, Darüzziyafesi turistlere hizmet veren pahalı lokantalar, Şeyhülislamlık İstanbul Müftülüğü olarak hizmet vermekte, bir bakıma tarihteki işlevini devam ettirmektedir.
Süleymaniye'den Haliç'e inerken bakırcıları, dökmecileriyle, sokak adları ile Osmanlılar dönemindeki ticari işlevi bugün halen sürdürmesine karşılık evlerin görünümleriyle İstanbul'un en yoksul semtine dönüşmüştür. Özellikle evlerin oda oda bekar erkeklere, öğrencilere ve yoksul ailelere kiraya verilmesi semtin yapısını ortaya koymaktadır.
Süleymaniye'nin bütün tarihi dokusuyla restore edilmesi sürekli olarak gündeme getirilse de böyle bir proje ciddi bir uygulama aşamasına henüz gelmemiştir.
Çağdaş İstanbul’un tarihi bir semti olarak dikkati çeken bölge, bugün tam olarak, ne bir mesken yerleşimi, ne bir turistik bölge, ne de atölyeler bölgesi olarak ifade edilebilmektedir. Sadece İstanbul’un eski ve tarihi bir semti olarak terk edilmiş bir görüntü arz etmektedir.

Süleymaniye’de Eserler

Süleymaniye’nin en önemli ve en büyük mimari yapılarının başında Süleymaniye Camii ve Külliyesi gelmektedir. Mimarı, 100 yıllık ömrü içinde 365 büyük yapı konduran, eserlerine " Fakirül Hakir Sinan" diye imza atacak kadar alçak gönüllü ve eserlerinin dünya durdukça duracağını söyleyecek kadar iddialı olan Mimar Koca Sinan'dır.

Süleymaniye Külliyesi

Külliye Osmanlı mimarisinin dönüm noktasıdır. Antik çağlardaki Agora gibi şehrin en işlek yerine ya da işlek hale getirilmek istenen bölgesine inşa edilmiştir. Kanuni, külliyenin yerinin seçimi üzerinde özellikle durmuştur. Şehrin her yerinden görülebilen, özellikle Topkapı Sarayı’ndan syredilebilecek olan külliye için, Müslümanların azınlıkta olduğu bu semt seçilmiştir. Çünkü amaç bölgeyi Müslümanlaştırarak İstanbul'a yeni bir semt kazandırmaktır.
Süleymaniye bir külliye olmaktan çok kurumsallaşmış bir sosyal imge haline gelmiştir. Roma'da San Pietro, Paris 'te Notre Dame, Londra'da Saint Paul gibi İstanbul'da da Süleymaniye kentin simgesi olmuştur. Süleymaniye en erdemli sanatçı Mimar Sinan ile, en büyük politik güç olan Kanuni'nin anılarını birleştirerek meydana çıkmış; Osmanlı’nın en büyük külliyesi, eğitim merkezi, imareti, hastanesi, ticarethanesiydi. Külliye İstanbul hayatının merkeziydi.
Süleymaniye Külliyesi mimarlık açısından tarihin en büyük şantiye organizasyonuyla gerçekleşmiştir. Süleymaniye Camii ve Külliyesi'nin yapılması için buraya ayrılan vakıflar Evliya Çelebi'ye göre Belgrat, Rodos ve Malta fetihlerinde elde edilenlerdir. Bakımı ve işlemesi için 221 karye, 30 mezra, 2 mahalle, 7 değirmen, 2 dalyan, 2 iskele, 2 çiftlik, 2 ada, 1 çayırlık, 5 karyenin mahsulü vakfedilmiştir. Tarihçi Peçevi, külliyenin inşası için 896.380 filori ve 82.900 akçe harcandığını yazmıştır.


*Süleymaniye Külliyesi’ne ait bir efsane:

İran şahı Tahmasb Han, Osmanlı hazinesi dara düştü düşüncesiyle Kanuni'ye mücevher dolu sandık gönderir, bu duruma çok kızan padişah, sandığı Mimar Sinan'a verir, Sinan'da bütün mücevherleri havanda dövdürerek toz haline getirir ve bir minarenin harcında kullanır, güneş vurdukça ışıldayan bu minareye cevahir minaresi, “Mücevherli Minare” ya da “Güneş Minaresi” adı verilir.*


Külliye 1553 yılında başlamış, 4 yıl 8.5 aylık süreç sonunda 1557 yılında tamamlanmıştır. Külliyede dört idarecinin denetiminde Hassa Mimarları Ocağı'nın elemanları, acemioğlanları, kapıkulu ocakları mensupları, ücretli işçiler, ustalar ve esir olarak forsalar çalışıyordu. Ayrıca imparatorluğun her yerinden gelen usta, çırak, işçiler bulunmaktaydı. İşçilerin dışında bennalar (duvarcı), sengtıraşlar (taş yontucu), neccarlar (marangoz), haddadlar (demirci), nakkaşlar (ressam), camgerler (camcı), sürbgerler (kurşun döşeyici), lağımgerler (patlayıcılar) başlıca ustalardı. Müslüman ve gayri-Müslim işçilerin sayısı eşitti. İnşaat sürecinde çeşitli nedenlerle merasimler yapılarak işçilere ödüller verilmiştir.
Külliye için imparatorluğun her yerinden inşaat malzemesi, bunların başında büyük taş ve mermer sütunlar getirilmiştir. Süleymaniye Külliyesi için imparatorluğun her şehrindeki önemli yapıların talan edildiği söylenmektedir. Öyle ki İznik'teki Orhan Bey Medresesi’nden dairesel döşeme sökülerek getirilmiştir.
Sinan’ın dört sütunun ikisini İskenderiye Balbek'ten, birini Vefa'dan, birini ise saraydan getirttiği bilinmektedir.

Külliyede kullanılan mermer Marmara adası ve İstanbul'dan, Kereste Karadeniz ve Biga'dan, alçı-kireç İstanbul, İznik ve Bursa'dan, tuğla İstanbul Hasköy'den ve Gelibolu'dan, demir Bulgaristan Samakov'dan, ip ve urgan Samsun'dan getirtilmiştir.


*Süleymaniye Camii'nin inşasına Taşlıcalı Yahya bir tarih söylemiştir. Yahya'nın az tanınmış şiiri;
Yaptı bu ali makamı açtı cennet kapusun
Camiü'l- hayrat olan sultan-ı ehl-i iktida
Hayr ise ancak olur Allah mübarek eylesün
Bu iki mısra güzel tarihlerdir haliya
Sahibü'l- Cum'a şeh-i sünni Süleyman-ı zaman
Cami-i bala tealallah acep ali bina
Sığdı on tarih bir beyte bu beytullah çün
Dinle tafsilini icmale eya kan-ı süha
Re'y-i derrakiyle derkeyler anı nüktedan
İki mısra müstakil tarihlerdir evvela
İki mısra cevherisi iki mısra sadesi
İki veçhiyle iki tarih-i diğerdir şeha
Evvelinde encüm-i sa'd ile ednler kıran
Sade-i ahirle bir tarih olur ibret-i nüma
Evvelinin haldarı ahirinin sadesi
Manada tarih-i sadis ola biçun u çira
Aklımız ayinesinde ayni ile her ferde
Oldu tarih-i çehar ilam olandan maada
Aferinler ola kim Yahya dilinden bir dahi
Beyt-i tarihe nazire oldu bu beyti dua
Devletin mesud ede gün gibi Allahü'l-vedud
Ola daim devletin payende ey merd-i ata
Sığdı on tarih bir beyte bu beytullah çün
Dinle tafsilini icmale eya kan-ı süha
Re'y-i derrakiyle derkeyler anı nüktedan
İki mısra müstakil tarihlerdir evvela
İki mısra cevherisi iki mısra sadesi
İki veçhiyle iki tarih-i diğerdir şeha
Evvelinde encüm-i sa'd ile ednler kıran
Sade-i ahirle bir tarih olur ibret-i nüma
Evvelinin haldarı ahirinin sadesi
Manada tarih-i sadis ola biçun u çira
Aklımız ayinesinde ayni ile her ferde
Oldu tarih-i çehar ilam olandan maada
Aferinler ola kim Yahya dilinden bir dahi
Beyt-i tarihe nazire oldu bu beyti dua
Devletin mesud ede gün gibi Allahü'l-vedud
Ola daim devletin payende ey merd-i ata*

Külliyenin Yerleşme Düzeni

Sinan, caminin "karname" adı altında planını hazırladıktan sonra inşaat için arazi temizlenip araziye tatbik edilmiş ve kazı başlamıştır. Caminin kapalı bölümü ve türbe kısmı dışında arazi çok meyilli olmasından dolayı külliyenin öğelerinin bir kısmı yüksek ya da alçak olmak üzere değişik kotlarda teraslar üzerine yerleştirilmiştir.

Bu şekilde sıbyan mektebi, Evvel ve Sani Medreseleri ve Tıp Medresesi yüksek kotta altlarına dükkan yerleştirerek; Darüşşifa, imaret, tabhane daha da alçak bir kotta, altlarına ahırlar ve kervansaraylar konarak; Salis ve Rabi medreseleri, arazinin çok meyilli olmasından dolayı meyilli inşa edilerek altlarına hücreler yapılmıştır; Darülhadis medresesi bir destek duvarı yardımı ile arazi doldurularak ve arazi meyiline uyularak, caminin dış avlusu tamamıyla dolgu bir arazi üzerine içine dükkanlar ve odalar yerleştirilerek yapılmıştır.

Camiler
Süleymaniye Camii

Külliyenin en önemli unsuru ve merkezidir. Caminin hizmetleri için 281 kişilik bir kadro öngörülmüştür. Cami bütün güzellikleri ortaya koyan, yüce, erişilmez göklere yükselen geniş kubbeli mekan tasarımı ile klasik Osmanlı üslubunu ve sanat tekniğinin en görkemlisini sergileyen bir baş yapıttır. Süleymaniye Camii yapılırken Sinan, daha önceki eserlerinin bir ileri tekniğini uygulamak istemiş ve Kanuni'nin de bu yöndeki isteği doğrultusunda Ayasofya'da uygulanan sanatın daha mükemmeli ve ileri tekniğini kullanmıştır. Süleymaniye, Ayasofya'ya erişmek ve belki de onu aşmak için yapılmış bir yapıttır.
Ayasofya orta nefi kubbeyle örtülen ve kubbe destek yapısı zemine kadar inmiş bazilikal kilise uygulamasıdır. Süleymaniye ise örtü sisteminin strüktürel yapısı namaz mekanını bozmayan taşıyıcı sistemi cami siperlerinin mimarisi ile birleştirilmiştir. Ayasofya parçalı mekan iken Süleymaniye bir bütün mekandır. Ayasofya'nın karanlığına karşı Süleymaniye tamamıyla aydınlık bir mekan olmuştur. Daha bir çok mimari özellikleri birbirinden ayrıdır ve bir o kadar Süleymaniye'nin üstünlüğünün göstergesi vardır. Caminin içinde Sinan'ın çözüm getirdiği ilginç bir hava temizleme mekanizması bulunmaktadır. Özellikle kış geceleri kalabalık namazlarda caminin havası kirlenmekteydi. Bu havanın çekilmesi amacıyla giriş kapısının üzerinde ısınan ve kirlenen havayı dışarı veren bir oda bulunmaktadır. Bu odada toplanan islerden çok iyi mürekkep elde edildiğine dair bir söylenti vardır.
Cami bezeme açısından çok süslü bir yapı değildir. Nişleri, başlıkları süsleyen klasik mukarnaslar, kemerlerin iki renkli taşları, mihrap duvarında pencere vitrayları vardır, çini fazla kullanılmamıştır. Günümüze bezeme süsleri, boyaları kalmamıştır. Dönemin verdiği dini ağırlık sebebiyle camide süsleme yerine kitabelere ağırlık verilmiştir.
Kitabeleri bütün camilerin değişmeyen özelliği olup fazla fark olmamaktadır. İslam mimarisinde resim ve heykelin yerini “Allah, Muhammed, Nur süresi, Fatiha, Besmele” gibi klasik değişmeyen kitabeler alır.
Süleymaniye Camii’nin dış tasarımında iki değişik motif dikkat çekmektedir, bunlar caminin yan galerilerinin genişliği ve caminin katlı yapısıdır. Dört minaresi; Kanuni'nin İstanbul'un fethinden sonraki dördüncü padişah olduğunu, on şerefe de onuncu Osmanlı padişahı olduğunu ifade eder. Bu sanat eseri 16. yüzyılın en güzel örneklerindendir.

Hoca Giyaseddin- Mehmed Paşa Camii

Süleymaniye, Mehmetpaşa yokuşundadır. Cami kare planlı, çatılı ve kagir olup, moloz taş ve tuğla ile inşa edilmiştir. Mihrabı mermerdendir. Üstteki kadınlar mahfeli, iç tavan, kürsü ve minber ahşaptır.

Hoca Hamza Deveoğlu Camii

Süleymaniye Deveoğlu yokuşu başında Hoca Hamza mektep sokağındadır. Cami kare planlı, çatılı olup moloz taştan yapılmıştır. Kapıdan girişin sağında abdest alma yeri ve kuyu bulunmaktadır. Mihrabı, mermerden olup kum saatlidir. Üstteki kadınlar mahfeli, iç tavan, kürsü ve minber ahşaptır.

Katib Şemsüddin- Cankurtaran Camii

Süleymaniye, Katip Şemseddin Camii sokaktadır. 1503 tarihli bir vakfiyedir. Cami yakın zamana kadar harap halde iken 1982 yılında tamir edilmiştir. Kare planlı, kargir, çatılı ve fevkanidir. Kadınlar mahfeli yoktur, iç tavan kürsü ve minber ahşaptır, mihrap mermerdir.

Ağakapısı Mescidi

Süleymaniye'de İstanbul müftülüğünün bulunduğu yerde olup günümüze hiçbir eser kalmamıştır.

Türbeler
Cenderecizade Türbesi

Yoğurtçuoğlu Sokak’ta bulunan ve Başdefterdar Cenderecizade Muhittin Şemsi 'ye ait olan bir türbedir.

Has Yunus Paşa Türbesi

Süleymaniye'nin güneydoğusunda, İsmetiye Caddesi başında bulunan ve Kaptan-ı Derya Has Yunus Paşa’ya ait olan tek sandukalı bir türbedir.

Hürrem Sultan Türbesi

Süleymaniye Camii bahçesinde bulunan çinilerle süslemeli olan, üç sandukalı sekizgen plan üzerinde yükselen, önü revaklı bir türbe olup Mimar Sinan eseridir.
Türbedeki Şahsiyetler; Hürrem Sultan (Kanuni'nin eşi), Şehzade Mehmed (II. Selim'in oğlu), Hanım Sultan (Hatice Sultan 'ın kızı).

Kanuni Türbesi

Süleymaniye Camii bahçesinde bulunmaktadır. Çinilerle süslü 7 sandukalı olup, Mimar Sinan eseridir. Kadrosu her gün Kur’an okuyan 90 kişiden oluşur. Dışarısı revaklı, iç hacmi duvarlardan çıkan payandaları taşıyan sütunlarla oluşan çevre koridorlu bir yapıdır.
Türbedeki şahsiyetler;
I. Kanuni Süleyman, II. Süleyman (20. Osmanlı Padişahı), II. Ahmed (21. Osmanlı Padişahı), Mihrimah Sultan (Kanuni Süleymanın kızı), Rabia Sultan (II.Ahmed'in eşi), Asiye Sultan (II. Ahmed'in kızı), Hatice Sultan ( II. Ahmed'in annesi) bulunmaktadır.

Mimar Sinan Türbesi

Süleymaniye Camii’nin arkasında bulunan tek sandukalı etrafı açık bir türbedir.

Mezarlıktaki Diğer Şahsiyetler
M. Emin Ali Paşa (183. sadrazam), Ali Fuat (Maarif nazırı), Mustafa Reşit (sadrazam M. Emin Ali'nin oğlu), Zahide Selma (sadrazam M. Emin Ali'nin kızı, Hüseyin Avni Paşa ( 194. sadrazam), Kayserili Ahmed Paşa (Bahriye nazırı), Safiye Sultan (II. Mustafa'nın kızı), Ahmed Kemal Paşa (Maarif nazırı), Kemalpaşazade Sait Bey (gazeteci) Ahmed Reşid Paşa (vali), Mustafa Nuri Paşa (Maarif nazırı), Hocazade Şehit Mesud (36. Şeyhülislam), Ahmed Ziyaeddin (Nakşibendi şeyhi), Mehmed Zahid Kotku, Kuyucaklızade Mehmed Atıf (Hukuk okulu mecelle öğretmeni), Mahmud Kamil Paşa (Dünya savaşı doğu komutanı), Yahya Hilmi (hattat), Mehmed Raif (hattat), Hüseyin Nazım Paşa (Harbiye nazırı), Hafize Özal.

*Süleymaniye'de Eğitim

Süleymaniye semti külliyenin içinde bulunan medreseleriyle ün salmıştı. Çünkü dönemin en iyi hocalarıyla eğitim vermekteydi. Kanuni döneminin önemli şeyhülislamı Ebusuud Efendi’nin bütün tarihimizi etkilemiş ve Kanuni'nin onay verdiği fetvasına göre; bu dönemde Osmanlı ve dünya ilim dünyasında “Bilginin kaynağı akıl mı, nakil mi?” konusu tartışmalıyken, medreselerde akli dersler çıkarılıp sadece nakli ilimlerle eğitim verilmeye başlandı. Böylece Osmanlı düşünce ufkunun sınırlandığı görülmektedir.
Süleymaniye Külliyesi’ndeki okullar; Darülhadis Medresesi, Evvel Medresesi, Sani Medresesi, Salis Medresesi, Rabi Medresesi ve Tıp Medresesi'dir.
Sinan 'ın Ortaçağ’dan itibaren revaklı, hücreli ve tek dershaneli genel medrese tipolojisi içinde gerçekleştirdiği mekansal yenilikler bulunmaktadır.*

Darülhadis Medresesi

Dershane Camii mihrabına karşı, sağ tarafta inşa edilen medrese yüksek kubbesi ile önemli bir yapı olup odaları dershanenin karşısındadır. 15’i öğrenci olmak üzere 21 kişilik bir kadrosu bulunmaktaydı. Burada hadis ilimlerinde sahip olunması gereken bilgiler anlatılırdı. Bu dershane öğretim sistemi içinde en üst düzeyde bir kurumdu.

Evvel-Sani Medreseleri

Caminin girişinin doğusunda Evvel Medresesi, kuzeyde Sani Medresesi, medreselerin altında mülazım odaları bulunmaktadır. Dar bir anayolun iki tarafında simetrik olarak iki eşit parçadır. Girişleri cami haremiyle aynı aks üzerindedir. Burada 21 kişilik kadro için 23 hücre, 1 dershane, tuvaletler, müderrisler için ev vardır. Medreselerde dini ilimleri okutulduğu belirtilmiştir.

Salis - Rabi Medreseleri

Caminin girişinin batısında Salis Medresesi, güneyinde Rabi Medresesi, altında kemerleri dükkanlarıyla Tiryaki Çarşısı bulunmaktadır. Osmanlı medrese mimarisi içerisinde mekan zenginliği yönünden başyapıttır. Yapıyı arazinin çok dik eğimine uydurmak için, üst kotuna dershane yerleştirilip iki yanına kademeli sofalar eklenip, dershanenin iki tarafından inen merdivenler yapılmıştır. Dershanenin altına çeşmeler yerleştirilmiştir. Burada 21 kişilik kadro için 21 hücre, 1 dershane bulunmaktadır.

Tıp Medresesi

Yapılar topluluğunun batı köşesinde Darülhadis ve Salis Medresesi arasında yapılan medresenin girişi Tiryakiler Çarsısı’na açılır. 12 kişilik kadrosuyla, 1552'de Darüşşifa’nın yapılmasından sonra Sultan'ın isteğiyle eklenmiştir. Öğrenciler haftada dört gün teorik bilgileri alıp diğer günler hastanede pratik uygulama yapmaktadırlar. Medresenin eğitimi 1852-53'e kadar devam etmiştir. Ne zaman sona erdiği kesin olarak bilinmemektedir. Medrese günümüzde doğumevidir.

Süleymaniye Darüşşifası

Darüşşifa, külliyenin kuzeybatısında yer alır. Burası hastaneye ihtiyacı olanlar için ilaç hazırlamak amacıyla yapılmıştır. Hasta ayrımı yapmaksızın başvuran herkesin tedavisi yapılır, diğer Osmanlı darüşşifalarından farkı burada bir asabiye servisinin bulunmasıdır. Ayakta tedavi uygulaması vardır. Darüşşifa binası 1873’lerden sonra saraçhane olarak kullanılmış, 1887 'de Harbiye Nezareti’nde askeri matbaa buraya taşınmıştır. 1974 'den beri yatılı kız Kur’an kursu olarak kullanılmaktadır.

Darülkurra

Kanuni, Kuran'ın usulüne uygun olarak okunmasını istediği için külliyenin içinde inşa edilmiştir.

Sıbyan Mektebi

Yoksul, yetim çocuklara Kur’an ve dini bilgileri, ahlak ve terbiye kurallarını öğretmek için kurulmuş bir yerdir. Öğrenci sayısının 30 'dan aşağı olmaması özelikle kaydedilmiştir.

*Süleymaniye Kütüphanesi

Süleymaniye Külliyesi’nin içinde olup değerli yazma eserlerin yer aldığı önemli bir araştırma kütüphanesidir. İlk Süleymaniye kütüphanesi cami içinde sağ galerilerin sütunları arasında parmaklıklı özel bir bölümde inşa edilmiştir.
Bugünkü Süleymaniye Kütüphanesi için, birinci ve ikinci medrese ile sıbyan mektebinin olduğu binalar kullanılmıştır. I. Dünya Savaşı esnasında İstanbul'un çeşitli yerlerinde bulunan kitapların zarar görmemesi için eserler önce Yavuzselim'deki Medresetü'l- Mütehassisin'de toplandı, daha sonra 1918 Süleymaniye Umumi Kütüphanesi’ne nakledildi.
Kütüphanede bugün 115. 000 dolayında kitap bulunmaktadır. Bunlardan 67. 000 kadarı yazmadır. İki okuma salonu birlikte Pazar hariç haftanın 6 günü hizmet vermektedir.*

Hamamlar
Dökmeciler Hamamı

Süleymaniye Camii vakfına ait olup, Dökmeciler Hamamı olarak da bilinmektedir. Hamam yüzyıllar boyunca medrese talebeleri, müderrisler ve yardımcılar tarafından kullanılmış erkek hamamıdır. Külhanı ilk defa 1557 'de yıkılmıştır. Tek kubbeli bir soğukluk 19. yüzyılda yapılmış iki katlı ve ahşap, dikdörtgen bir ılıklık, dört eyvanlı sıcaklık, halvetlerinden oluşan hamam uzun süre imalat yeri olarak kullanılmış, 1980 yılında restore edilmiştir.

Ayşe Kadın Hamamı

Süleymaniye Camii civarı, Kirazlımescit Sokağı’nda 1760 yılında yapılmıştır. Bugün hamam bir harabe halinde olup yalnız birkaç kubbesi kalmış, camekanı kagir olup iki katlıdır. Günümüzde ev olarak kullanılmaktadır.

Çeşmeler
Süleymaniye Meydan Çeşmesi

Süleymaniye Camii’nin ön kapısı yanındadır. Çadır özelliği taşıyan yüksek, sivri kubbesi, sekizgen prizma gövdesi, hazneyle birleşen üç yüzlü tasarımı ve celi sülüs kitabesiyle dikkat çekmektedir.

Mimar Ağa Çeşmesi

Süleymaniye civarında bulunmaktadır.
Kitabesindeki ifade şöyledir;
Mimar Ağa ki bahri hüner menbaidürür
Yaptı bu aynı bunu da kabul eylesin İlah
Erdi itmame bülbüli çüni avni Hak ile
Tarih oldu "Çeşme-i Mimar Padişah"



Mustafa Paşa Çeşmesi

Süleymaniye civarında Sarıbeyazıt Camii karibinde yer almaktadır.

Dilbiz Ali Ağa Çeşmesi

Süleymaniye civarında sadece kitabesi kalan çeşmenin kitabesi de Türk İslam Eserleri Müzesi’nde bulunur.

Abdullah Ağa Çeşmesi

Süleymaniye civarı Kirazlımescit Sokağı’nın ilerisinde bulunan çeşme kesme taştan klasik Osmanlı çeşme üslubunda yapılmıştır.

Deveoğlu Ali Ağa Çeşmesi

Süleymaniye Camii altında Hoca Hamza Camii’nin bitişiğinde yer almaktadır.

Mirahur Hasan Ağa Çeşmesi

Süleymaniye civarında Yavaşça Şahin Mescidi’nin üst tarafındadır.

Hatipzade Ahmed Ağa Çeşmesi

Süleymaniye civarında Hoca Hamza Camii kurbunda merdivenli yokuşun ortalarındadır.

Şerife Ayşe Sıdıka Hanım Çeşmesi

Kirazlımescit Sokağı’nda kabartma süslemeler ile bezenmiş, mermer kaplı hazinesi bulunmaktadır.

Valide Kethüdası Çeşmesi

Süleymaniye Camii civarında, Dökmeciler Hamamı kurbunda bulunmaktadır.

Mimar Sinan Sebili

Mimar Sinan Türbesi’nin köşesinde inşa edilmiştir. 1587 yılında külliyeye eklenmiştir.

Diğer Yapılar
Süleymaniye Külliyesi İmareti

Caminin avlu kapısının karşısında, yoldan gelenlerin dinlenmesi, yatması, rahatı ve güvenliği için yapılmış olan imarettir. On sekiz oda, yazlık ve kışlık sofalar, ferahlık veren havuzlar, dinlenme yeri ile gelenlerin bütün ihtiyaçları karşılanmıştır. İmaret girilen yola göre alçak bir kotta, kare revaklı bir orta avlu çevresinde planlanmıştır.
İmaret 1913 yılında Evkaf-ı İslamiye Müzesi olmuş 1983 'e kadar kullanılmış, günümüzde ise restoran olarak kullanılmaktadır.

Süleymaniye Külliyesi Kervansarayı

Arazinin meylinden yararlanmak için imaretin altına en aşağı kotta kervansaray ve ahırlar inşa edilmiştir. Sürekli depo ya da ahır olarak kullanılan kervansaraydan günümüze bakımsız yapılar kalmıştır.

Tiryakiler Çarşısı

Külliyenin inşasında düşünülen ve külliyeye gelir sağlamak amacıyla yapılmış, adını 19. yüzyılın sonlarına kadar burada üretilen ve satılan Tiryak macunundan alır. Tiryak macunu doğal bileşimlerden oluşan, doktorların sıkça baş vurdukları bir panzehirdir. Çarşı batıda Tıp, Salis ve Rabi Medresesi önünde, doğuda Evvel ve Sani Medresesi, Darülhadis Medresesi’nin altında yer alan kemerli bir çarşıdır.
Günümüzde külliyeye ait birçok yapı dükkan olarak-özellikle kuyumcular, dökmeciler ve kavaflar tarafından el konulmuş olarak kullanılmaktadır.








*Her muazzam eserde olduğu gibi Süleymaniye külliyesiyle ilgili birden fazla efsane söylenmiştir.
Caminin temeli atılacağı gün Kanuni Sultan Süleyman bir ara Sinan'ı yanına çağırmış, bir çeyrek altın akçe uzatmış ve
- “Al bunu Sinan göreyim seni” demiş
Sinan çeyreği aldıktan sonra öpüp başına koyar, koynunda cami bitimine kadar saklar,, gel zaman git zaman cami açılma töreninde Sinan koynunda sakladığı çeyreği Sultan 'a verir ve Sultan külliyeyi gezmeye başlar.
İnsanlar bu paranın anlamını Sinan'a sorarlar, O da şu cevabı verir;
- Padişah bana çeyreği verdiğinde külliyede çeyrek altının geçebileceği kadar bir aralığın olmamasını istedi, bende külliyenin açılışında çeyreği ona verdim ki kontrol etsin.*









*Vezneciler Mevkii

Eminönü İlçesi’nde, Beyazıt Meydanı’nın batısına, İstanbul Üniversitesi merkez binasının güneybatısına, Koska’nın kuzeyine, Şehzadebaşı’nın ise doğusuna düşen semt. Beyazıt Meydanı’ndan Şehzadebaşı yönünde çıkıştaki cadde “Vezneciler Caddesi” adını alır. Süleymaniye istikametindeki 16 Mart Şehitleri Caddesi, Koska’dan gelen Büyük Reşit Paşa Caddesi, Laleli Balabanağa’dan gelen Vidinli Tevfik Paşa Caddesi ile Vezneciler Caddesi’nin Saraçhanebaşı’na devamının adı olan Şehzadebaşı Caddesi’nin oluşturduğu beş yol ağzı, küçük bir meydancık olup, Vezneciler’in merkezi mevkiidir.

Derunî Mehmed Efendi Tekkesi
Vezneciler’de bulunan eserlerden “Derunî Mehmed Efendi Tekkesi”, Kalenderhane Mahallesi’nde günümüzde İÜ Zooloji Enstitüsü binasının bulunduğu alanda yer almaktaydı. 18. yüzyılın son çeyreğinde yaptırıldığı tahmin edilen tekke, 1925’te harap olup, sonra da kamulaştırılarak yıkıldığı tarihe kadar Nakşibendiliğe bağlı kalmıştır.

Kalenderhane Camii
Bozdoğan Kemeri’nin, 16 Mart Şehitleri Caddesi’ni kestiği köşede yer alan “Kalenderhane Camii”, fetihten sonra II. Mehmed tarafından bir zaviye olarak, herhalde Kalenderi tarikatına tahsis edilen ve sonradan camiye dönüştürülen bir kilisedir. İstanbul’da bugüne kadar kalan Bizans yapıları içerisinde, kare içinde haç planlı kilise örneklerinin en önemli temsilcisidir.

Kuyucu Murad Paşa Külliyesi
Vezneciler Caddesi üzerinde, Fen Fakültesi önünde yer alan “Kuyucu Murad Paşa Külliyesi”, I. Ahmed döneminde sadrazam olarak görev yapmış bulunan, “Kuyucu” lakabı ile tanınan Murad Paşa tarafından yaptırılmıştır. Külliye; medrese, türbe, sebil, sıbyan mektebi ve dükkanlardan oluşmaktadır.

Osman Keşfî Efendi Tekkesi
Kalenderhane Mahallesi, Hallacı Mansur Sokağı’nda bulunan “Osman Keşfî Efendi Tekkesi”, Osman Keşfi Efendi’nin 15 Sefer 1093/23 Şubat 1682 tarihinde tescil edilerek yürürlüğe giren vakfiyesi ile kurulmuştur. Niksar’da yaptırdığı camisinin kitabesine göre Osman Keşfî Efendi, Aziz Mahmud Hüdaî Efendi’nin bendesi ve Celvetî tarikatındandır.*



Sonsöz

Külliyenin yapılmasıyla birlikte etrafındaki yerleşim yoğunlaşmış olan Süleymaniye, yüzyıllar boyunca İstanbul'un önemli ve tarihi bir semti olma özelliğini korumuştur.
Osmanlı mimari tarihine damgasını vuran Süleymaniye Külliyesi, döneminin yani Muhteşem Süleyman'ın siyasi ve politik gücünün bir yansıması olarak düşünülebilir. Çünkü Kanuni’nin, erişilmez olan Ayasofya mimarisinin daha üstünde bir mimari istemesi ve Mimar Sinan'ın da önceki eserlerinden daha ileri bir teknik kullanması, iki güçlü insanın hayallerinin ürünü bir başyapıtın oluşmasını sağlamıştır.
Süleymaniye semti, Osmanlı sosyal hayatında önemi artarak 19. yüzyıla kadar varlığını, binalarını, seçkinliğini korumuştur. Bütün İstanbul'daki yapılar gibi Süleymaniye Külliyesi de deprem ve yangınlardan zarar görmüştür. 1660 yılı yangınında minareler ve Haliç tarafı, 1766 yılı depreminde külliye, 1850 yılı yangınında darüşşifa zarar görmüştür. Darüşşifa o tarihten sonra bir süre saraçhane olarak kullanılmıştır. 1869 yılında esaslı bir tamirden geçmiş olan külliye zamanla yine tahrip olmuş, 1930 ve 1950 yıllarında bazı onarımlardan geçmişse de günümüze kadar sadece cami ve birkaç binası dışında çoğu yapılar ağır tahriplere hatta işgallere maruz kalarak gelmiştir.
Günümüzde Süleymaniye semti ve binaları tamamıyla bakımsızlığa bırakılmış ve buna bölgeye sonradan yerleşen insanların yoğunluğu da eklenince semt İstanbul'un eski ve tarihi yapılarını yansıtmayan bir semt halini almıştır. Süleymaniye semtinin hemen alt kısımlarını oluşturan “Küçükpazar”, İstanbul panoramasının en güzel noktalarından biri olmasına karşın karmaşa ve sağlıklı yerleşimden uzak güvensiz bir bölge olarak terk edilmiştir. Son yıllarda Süleymaniye Külliyesi ve semti koruma altına alınmış, yani SİT alanı seçilmişse de birkaç bina yenilenmesi dışında pek bir şey yapılmamıştır. Sonuç olarak Süleymaniye semti, şehrin merkezi olabilecekken, orta yerinde kalmış varoş bir mahalle görünümüyle, bizleri sahip olduğumuz pek çok güzellikten mahrum bırakmaktadır.

Süleymaniye’de Bayram Sabahı
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyedeBir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'deKendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketiYer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beri,Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garip alem bu!..Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu..Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir,O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışıkYürüyor durmadan insan ve hayalet karışık.Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,Giriyor birbiri ardınca ilahi yapıya.Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor,Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor.Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpıAdamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı.En güzel mabedi olsun diye en son dininBudur öz öz şekli hayal ettiği mimarinin.Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsi tepeyi.Taşımış harcını gaazileri, serdariyle,Taşı yenmiş nice bin işçisi, mimariyle.Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,Uhrevi bir kapı açılmış buradan gökyüzüne.Taa ki geçsin ezanı rahmete ruh orduları..Bir neferdir bu zafer mabedinin mimarı.Ulu mabed ! Seni ancak bu sabah anlıyorum.Ben de bir varisin olmakla bugün mağrurum.Bir zaman hendeşeden abide zannettimdi,Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi.Senelerden beri rüyada görüp özlediğimCedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığınıGörüyor varlığının bir yere toplandığını.Büyük Allah'ı bir ağızdan herkesNice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses.Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,Nice tuğlara karışmış nice bin at yelesi.Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri,Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbiri.Ne kadar saf idi siması bu Mümin neferin!Kimdi? Varisi mi, mimarı mı bu ulvi eserin?Taa Malazgirt ovasından yürüyen TürkoğluBu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu.Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli,Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli.Hem büyük yurdu kuran, hem koruyan kudretimizHer zaman varlığımız, hem kanımız, hem etimiz.Vatanın hem yaşayan varisi hem sahibi oGörünür halka bu günlerde teselli gibi o.Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.Gökte top sesleri var, belli, derinden derine,Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? kavaklar'dan mı?Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa.Şimdi her merhalede, taa Beyazıt'tan, Van'dan,Aynı top sesleri bir bir geliyor her yandan.Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu şehir!Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yerDinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını,Çaldıran topları, ardınca Mohaç toplarını.Gökte top sesleri, bir bir nerelerden geliyor?Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor.Kosva'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan..Anlıyor her biri bir vaka'yı heybetle bu an.Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?Barboros belki donanmayla seferden geliyor!Adalar'dan mı? Tunus'dan mı? Cezayir'den mi?Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemiYeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor.O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine,Çok şükür Tanrı'ya, gördüm bu saatlerde yineYaşayanlarla beraber bulunan ervahı.Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.Yahya Kemal Beyatlı


Kaynakça

Anonim, " Süleymaniye ", Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII., ( 1994 ), 94-95
Nuran Yıldırım, " Süleymaniye Darüşşifası ", Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII., İstanbul, 1994 , 95-96
Doğan Kuban, " Süleymaniye Külliyesi ", Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII., 96-104
Havva Koç, " Süleymaniye Kütüphanesi ", Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII., 104-105
H. Örcün Barışta, " Süleymaniye Meydan Çeşmesi ", Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII., 105
Tanju Cantay, Süleymaniye Camii, İstanbul, 1989
Kaynak Eser, Mabedler Şehri İstanbul'un Tarihi Mescit ve Camileri, İstanbul, 1998
M. Nermi Haskan, İstanbul Hamamları, İstanbul, 1995
M. Orhan Bayrak, İstanbul'da Gömülü Meşhur Adamlar, İstanbul, 1998
M. Orhan Bayrak, Türbeler Sözlüğü, İstanbul, 1998
Selim Nüzhet Gerçek, İstanbul'dan Ben de Geçtim, İstanbul, (Tarihsiz)